HAFTA SONU EĞLENCESİ 38

Teslime Tosun

Geldik mi hafta sonuna, Gelsin o zaman eğlenceli yazımız.

Bir dönem o kadar çok tehdit ediliyordum ki, birilerinin ölüm listesine girmiştim ki benim bile yavaş yavaş tırsmaya başladığım günlerdi. Bir gün emniyete çağrılıyorum uyarılıyorum, sol bir örgütün listesindeyim, ertesi Hizbullah’ın, bir sonraki gün PKK’nın derken günlerim böyle geçiyor. Hele Hizbullah örgütüyle ve onların Antalya’da işledikleri bir cinayeti haber yapmam vardır ki, önemli olan cinayet değil, onun hikayesiydi. Uyuyan hücrelerin sinir uçlarına dokunmuş oldum. Bir gün onu da yazarım.

Neyse bu arada öyle ayak takımı, mafyacılık oynayan sert abileri saymıyorum bile. Onlar zaten öldürme değil; şekil yapma peşindeler. Racon kesip, bir-iki ayaktan vurma ile isim yapıp yürüyüp gidecekler alemde.

Ufaktan sesine ayar verip, “Ulan biz adamı yok ederiz” diyene “Sıranı bekle kardeşim, senin önünde en az 300 kişi var beni vurmak için. Araya kaynak yapmaya kalkma. Kimse sana sırasını vermez” diyerek bir de kafa buluyordum.

Ben nelerle uğraşıyorum, alemin topuk dikenleri ne derdindeydi!

Bu söylediklerim 90’lı yıllar. Hizbullah gibi PKK gibi terör örgütlerinin insanları nasıl ortadan yok ettiklerini iyi hatırlayınız. Öncelikle Konca Kuriş gibi bir örneğimiz vardı.

Her neyse tecrübeli polislerimizin tavsiyesi ile evime aynı saatler de girip çıkmıyorum. Sık sık evimi taşıyorum. Ama bu ev taşıma işleri benim ekonomimi de bitirmişti. Per perişan vaziyette 3. Borç-harç taşınmaktan sonra vazgeçmiştim. “Gelen, gelsin kardeşim, vuran vursun. Onlardan korkan onlardan aşağılık olsun” deyip resti çektim.

İşte bu ev taşınmaları yaptığım bir gün, gece saat 03.00’da evimi yerleştirmeye çalışıyorum. Ortalık derin bir sessizlikte ve ben vitrin eşyalarını kağıtlardan çıkartıyorum, yerlerine koyuyorum. Yaz günü pencere açık, derken o sessizliğin içinden “Pat” diye bir silah sesi geldi. Öyle de dalmışım, öyle de düşünce olarak bambaşka yerdeyken, sesi duyunca eğildiğim yerden “Allaaaah” diyerek zıpladım ki, tavana ulaştım nerdeyse!

Ne olduğunu anlamaya çalışırken ayağımın altında kıpkırmızı kanları gördüm ve bu sefer de “Vuruldum” diye heyecan yaptım. O telaşla eşyaların arasında dört dönüyorum. Kurşun insan vücuduna ilk girdiğinde haberi olmazmış diye düşünüyorum, görünür yerde yaram yok. “Eyvah” dedim. “Beni oturma organımdan vurdular kesin” diye ellerimle arkamı yokluyorum.

Hemen yatak odasına doğru koştum, gardrobun aynasında bakıyorum, hiçbir şey gözükmüyor, kan da yok. Eeee neremden vuruldum ben? Diyorum. Bu arada aklıma geldi, polisi aramak. Bu sefer telefonu bulamıyorum. Salonda telefonu buldum. 155’şi aradım ve tam “Beni vurdular. Yetişin” diyecekken olayı fark ettim.

Vitrine koyduğum, toprak testi şeklindeki kırmızı şarap şişesi patlamış. Kan diye gördüğüm ise kırmızı şarapmış.

Gürcistan’a gittiğimizde testilerde şaraplar satıyorlardı. Şekilleri filan çok güzel, bunlardan satın aldım ve vitrinime koymuştum. Ne zaman olduğunu bilmiyorum ama muhtemelen üzerindeki toprak kapak çatlamış. Hava alıp, bozulmuş ve şampanya haline gelmiş. Arkam dönük olduğu için görmediğim sırada patlamış. Ben şaşkın ise bu sesi, tabanca sesi zannetmiş, dökülen şarabı ise kendi kanım olarak görmüş ve vuruldum diye evin içinde dört dönüyormuşum.

Mesele o değil, tam evin içinde bir o yana, bir bu yana koştururken bu arada “Şimdi beni haber yapacaklar, k…çından vuruldu diye yazacaklar. Adama bak, insan gibi kafamdan vursana, gövdemden, bacağımdan vursana. Bu ne böyle şimdi” diye kendi kendime söyleniyorum.

Anamız, babamız yoktu. Beni koruyup, kollayacak yanımda yöremde kimse yoktu ama Allah’a şükürler olsun, bu güne kadar beni hep yüce Allah’ım koruyup, kolladı. Bu günde ona sığınırım, yarın da. . . .