ŞARZIM BİTTİ!

Teslime Tosun

İyi bir hafta geçirmenizi dileyerek bu haftanın ilk yazısına başlıyorum.

Yazı konumuz Uluslararası Yörük Türkmen festivali.

Yazı biraz uzun oldu. Sıkılıp okumazsanız darılmam.

Cuma günü başlayan Uluslararası Yörük-Türkmen Festivalinde Has Yörükler Dernek Başkanımız Mustafa Ateş ve il Hatunumuz, festivalin ana sponsoru Sibel Gezen’le, hazırlık aşamasıyla birlikte dolu dolu 4 gün geçirdik.

Uluslararası Yörük Türkmen festivalini Antalyamıza kazandıran Torosların evladı, Has Yörük ABB Başkanımız Muhittin Böcek’e teşekkür etmekle başlamalıyım yazıya.

O alanda, İran’daki kaşkayı Türklerini, kıpçak. Kırgız, Kazakistan, Kıbrıs gibi bir çok ülkenin yörükleri ile bir araya geldik.

Sayın Böcek, ana sponsor olan İş İnsanı Sibel Gezen’i Uluslararası İl Hatunu olarak ilan edip, adına Türk Bayrağı olarak dokunmuş bir halı ve üzerinde Yörükler İl Hatunu yazan devasa bir kılıç hediye etti.

Ben şöyle bir elime alayım ve arkadaşlara gösteri yapıp kılıç sallayayım dedim. Yerinden kaldırırken, muhtemelen sağ omuzumdaki kronikleşen kapsül yırtılması olayını çektiğim ızdıraptan anlıyorum ki, bir daha yırtmışım.

En az bir sene daha bu omuz yırtığının acısını çekeceğim.

Ne vardı sanki çelik kılıç yerine aliminyum filan yaptırsaydınız ya. Olan benim omuza oldu.

Artık sadece bizim değil, Uluslararası tüm Yörüklerin İl Hatunu ilan edilen Sayın Sibel Gezen, Muhittin Böcek’in olmadığı programlarda kendisini başarıyla temsil edip, misafirlerimizi ağırladı.

Hiç abartmıyorum arkadaşlar. 3 gün boyunca boş kalıp, 5 dakika bile sandalyede oturamadı kadın. Çeşitli illerden gelen yörük dernek başkanları, belediye başkanları, vali yardımcıları, partilileri, röportaj yapmak isteyenler, fotoğraf çektirmek isteyenler sırada bekledi.

“Abaaa” diye gelen sarıldı, giden elini öptü.

Benim şarzım ilk gün bitti. Kadının enerjisi hiç bitmedi.

En büyük alkışı başından sonuna dek en ince detayına kadar hesaplayıp düzenleyen Genel Sekreter Yardımcıları Cemil Böcek ve Ramazan Demir’in hakkını Yörükler nezdinde hanesine artı puan yazılan, bonus üzerine bonus kazanan Muhittin Böcek ödeyemez.

İl Hatunumuz Sibel Gezen ilk gün pişi yaptırıp binlerce kişiye dağıttırdı. Alandaki binlerce kişi pişi ile sabah kahvaltısı yapmış oldu. Son gün ise Antalya’lı yörüklerin değişmez yemekçisi Aşçı Osman’ın lezzetli elinden içi nohutlu, naneli, sarmısaklı tarhana çorbası dağıttık.

Unutmadan yazayım.

Bir festivalin hazırlık aşamasında bizzat olduğum için eğer herhangi bir belediyenin organizasyonuyla ilgili (çok skandal bir olay hariç) bir daha burnumu kıvırarak “Şu şöyle olsaydı, bu eksikti” filan diye bir şeyler yazarsam kürekle vurun ağzıma. .

Ne zor şeymiş bu organizasyon ve düzenleme işi ya hu!

Biz bir çadırla uğraştık, orada en az 100 çadır kurulmuştu.

Bu organizasyonda çalışan belediyenin alt personeline Allah sabırlar versin.. .

Neden alt personel diyorum?

Yapılacak ve çözülecek o kadar çok problem oluyor ki, alttaki personelin bu işi yapmak için canı çıkıyor, canı. Ama bazı amirler sanki kendisi yapmış gibi “Şunu şöyle yaptım, bunu böyle yaptım” diye övündüğünü gözlemledim.

Hazırlıklarımızın son gecesi sabaha karşı saat 01.30 olmuş, ertesi gün açılış var ve bizim afişimiz daha asılmamış.

Çok büyük Türk Bayrağımız, Atatürk, Sibel Gezen’in ve Has Yörükler Derneğinin afişini asacağız. Sepetli bir vinç ortalıkta yok.

Bu organizasyonun omurgası olan Tuğsan Temeltaşı’nın bitmez sabırı ve tüm nezaketi ile sadece benim değil, tüm Yörük obalarının gönlünü kazandı.

Devamında Mert Maden, Hızır Yıkılmaz ve Kent Tarihi dairesinde görevli bağışlasın beni soy ismini bilemediğim Sibel isimli kardeşimden Allah razı olsun.

Fen işlerindeki sepetli vinçte görevli şoför “Beni ilgilendirmez. Bana bu konuda talimat gelmedi” deyip daha “Ne olur abi, şunu asıverelim” demeye kalmadan bastı gitti.

İşte oradaki bu arkadaşlar beni ve benim gibi birkaç derneği, özellikle Ankara Büyükşehir Belediyesini orada çaresiz bırakmadılar.

Yukarda ismini yazdığım arkadaşlar başka bir vinç buldular ve Mert ile Hızır kardeşim sırf organizasyonda aksaklık olmasın diye ağır işçilerin yapması gereken pankart asma işini sepetli vinçe binip, canlarını tehlikeye atıp kendileri çıktılar ve pankartlarımızı astılar.

Bizim işimizi gördüler diye yazmıyorum bunu sakın yanlış anlamayın. Sadece bizim işimizi değil, herkese koştular. Zira sabaha karşıya kadar bu çocukların canla-başla çalışmalarına şahit oldum ben.

Korkuteli Belediyesi ilk anda “Yörük festivaline gelmiyoruz” diye cevap vermişler. Ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Yörük-Türkmen Festivaline katılacağını duyunca “Bizde geliyoruz” diyerek son dakika golü atmışlar.

Herkesin uykuda bir yerlerinde pireler uçuşurken sabaha karşı bu arkadaşlar özveriyle çadır yerlerini yeniden dizayn edip, yeniden kurulum yaptılar.

Haklarını yemeyeyim.

Korkuteli Belediyesinin Tarhana Çorbası ve Zerdesi muhteşemdi. Beni az-çok tanıyanlar bilir. Öyle her şeye sümdüklük yapmam. Ama kardeşim Korkuteli Belediyesinin iri-yarı bir ahçısı vardı ki, öyle güzel tarhana çorbası yapmış. Vallahi sıraya girip iki bardak çorbasından içtim.

Saniye Başkanım teşekkür ediyorum.

Serik Belediye Başkanı Kadir Kumbul başkanım, festival boyunca görevli iki tane genç arkadaşa mutlaka teşekkür edin. Zira sizi en güzel şekilde temsil ettiler. Böyle doğal ve böyle güzel kalpli arkadaşımıza daha önce rastlamadım.

Sabaha karşı gecenin bilmem kaçı olmuş. O çadırda ışık yanıyor, biraz da üşümüştüm. Çadırlarına vardım. Bu iki güzel insan peynir, zeytin, domates ve salatalıktan oluşan akşam yemeklerine bizi ortak ettiler. Yörük olduğumu bu iki güzel insanla birlikte iliklerime kadar hissettim. Ne benim kim olduğum, ne yanımdaki mimarın, ne sol başımdaki tarih hocasının ne onların kim olduğu önemli değildi.

O atmosferi size anlatamam.

Gecenin bir yarısı öylesine kurulmuş bir yer sofrasında Serik-Gebiz zeytinyağı eşliğinde en az 10 kişi buluştuk ve hepimiz doyduk.

Kepez Belediyesinin çadırına vardım ki, benim Kepez Müzesine bağışladığım gocanamın terazisi, değirmen hakkı kabı, gocubamın ağaç oyma aleti, anneciğimin benim çeyizlerim için hazırladığı boncuklu yazmaları, bastonu, lamba her şey oradaydı.

Sorumlu olan Emrah Yurtlak Kardeşime teşekkür ediyorum. Bu malzemelerin benim bağışladığım aletler olduğunu öğrenince üzerine Teslime Tosun tarafından müzemize bağışlanmıştır diye yazdırıp beni onure etti.

Sayın Kepez Belediye Başkanım Mesut Kocagöz, Emrah Yurtlak kardeşimize nezdinizde teşekkür ediyorum.

Yazı çok uzun oldu.

Daha çok yazacak şeylerim var.

Bu günlük bu kadar olsun.

NOT: Geçtiğimiz hafta Perşembe günü kaleme aldığım “Daha gidecek çok yolumuz var” başlıklı yazımda Servisçiler Odası Başkanı Süleyman Şahin’in düzeltme yazısını yayınladığım için benim hakkımda “tükürdüğünü yalattım” şeklinde söylemlerini dile getirip, “Dur orada” demiştim.

Yazının hemen akabinde Sayın Süleyman Şahin beni telefonla arayarak, AESOB Yönetim kurulunda benimle ilgili konuştuğunu ama hakaret etmediğini, böyle bir cümle kurmadığını söyledi.

“Ben başkaları gibi söyleyip de söylemedim demem. Evet hakkında konuştum. Benim aleyhime yazdırıyorsunuz dedim. Oğlumu tanısan baha hak vereceksin. Benim oğlum lök gibi 4x4’lük birisidir. Ne oğlumun, ne de benim hakkımızda soruşturma yok. Başkan Adlıhan Dere Ak Partiye gidiyor beni şikayet ediyor, CHP’ye gidip il başkanına beni şikayet ediyor. Biz oda başkanlarına abilik yapacağı yerde, Valinin programında, belediyenin açışında. AESOB Başkanı olarak senin ne işin var açılışta. Şimdi karşıma rakip aday çıkarıyorlar” şeklinde konuştu.

Ama yine de özürünü diledi.

Konuşmalarımızın ses kaydını aldığını düşünüyorum.

Yanlış bir şey yazmışsam, yeniden düzeltilebilir.

Ben de cevaben, “Birileri yazdırdı” cümlesine fena halde takmış vaziyetteyim. Kimse bana “Şunu yaz” diyemez. 33 yıllık meslek geçmişime, aklıma, fikrime, zekama hakaret olarak adlediyorum.” Şeklinde cevap verdim.

Daha bir sürü konuştuk ama hafızamda kalanları size aktardım.

Konuşmanın başından sonuna anladığım tek şey, oda başkanlarının kendi aralarındaki rekabetleri, çekememezlikleri veya güç savaşlarında Süleyman Şahin kendisine karşı bir ekibin müdahale ettiğini ve benim de bu ekibin bir parçası olduğumu düşünüyor olması.

Bu nedenle bir oda başkanı, aleyhine bir yazı çıkınca gazetecinin sırf gazetecilik refleksi ile yazmasını “birilerinin yazdırdığına” inanıyor olmaları dikkatimi çekti.

Dilim döndüğünce bunu kendisine açıklamaya çalıştım.

Ama ne kadarı kafasına yattı bilemem.